".................................,

Bu sene büyük bir katılımla yapılan toplantılarda, gerek üniversite genelinde, gerek fakültelerde kendi kendimizi tanımaya çalıştık, yargıladık, hükümler verdik. Elimizdeki olanaklarla neler yapılabileceğini hayal ettik. Bütün bu çalışmaların özeti performans raporunda var. Elde ettiğimiz sonuç şu:
"Biz ülkemizin kalkınmasına odaklanmış uluslararası bir araştırma üniversitesi olmak istiyoruz."
Bu çok uzun soluklu, güçlü bir amaç. Önümüze birçok zorluklar çıkacak, bizi destekleyenler ve desteklemeyenler olacak.
Öğrencilerimiz üzerindeki genel kaygı ve umutsuzluk, yüklü ders saatleri, proje fonu bulmanın zorlukları, üniversite dışı kuruluşlarla aynı dili konuşamamak, yeni açılan üniversitelerle daha da küçülen bütçe pastası, özellikle araştırma görevlisi konusunda yaşanan kadro sıkıntıları, üniversite özerkliğinin iyice tırpanlanması, önümüzdeki yapısal sorunlar olarak görünmektedir. Üniversite dünyasının bu özel sorunlarının yanısıra, ülkemizin bulunduğu bölgede artan siyasi ve ekonomik riskler önümüzdeki yıl hepimizi etkileyecek.
Bizler ideallerimiz doğrultusunda, ülkemize ve bilime hizmet etmek için elimizden geleni yapacağız, ama üniversite olarak ne kadar büyük çaba harcarsak harcayalım, ülke çapında bu gayretler desteklenmezse elde edeceğimiz ilerleme sınırlı olacaktır. Zaman, zaman üniversitelerimizin dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına niye girmediği sorgulanıyor. Bizler, üniversite mensupları da bunu çok istiyoruz. İçimizden bir bilim adamının Nobel ödülü kazanmasını, onlarca uluslararası patentimizin olmasını,
üniversite bütçesinin %20 sinin fikri mülkiyet gelirlerinden oluşmasını, yurtdışından gençlerin bu üniversiteye gelip eğitim almak için can atmasını istiyoruz. Fakat ülkemizde böyle bir başarı sorgulaması çok anlamsız, çünkü bu başarının nasıl kazanılacağı, bilim tarihinde açıkca yazılıdır. Yasa ve yönetmelik düzenlemeleriyle, bütçe sıkıntılarıyla, kadro kısıtlamaları ile hiçbir beklenti gerçekleşmez. Üniversiteleri ileri götürecek birinci şart ulusal bir bilim poitikası çercevesinde verilecek koşulsuz maddi destekdir. Ama çoğu zaman tek başına maddi destek de yetmeyecektir. Öyle bir şart vardır ki, bu olmadan maddi kaynaklar işe yaramaz. Bu şart toplumdaki düşünce ortamıdır. Eğer toplumumuzda bilim horgörülürse, bilimadamları aşağılanırsa, üreten değil eğilen yükselirse, eleştiren ezilir, biat eden baştacı edilirse, günlük hayatta akılcılık yerini kör bağlılığa bırakırsa, bizden sizden kayırmacılığı fikrin önüne geçerse, etik ve ahlak küçük görülürse, toplum sabırla ve kurallara uyarak çalışanları değil, alavere dalavere işbitirenleri takdir ederse, üretmek yerine sadaka almak yaygınlaşırsa, düşünce ortamının oksijeni azalmış, demektir. Ortam boğucu bir hal alır. Artık o andan itibaren ne bedensel gücümüz, ne zihinsel gücümüz, ne maddi gücümüz, ne manevi gücümüz, ne mevkimiz hiçbir şey farketmez, düşünsel hiçbir üretim yapamadan, sadece temel ihtiyaçlarımızı karşılayarak, yarı baygın bir hayat süreriz. Böyle bir ortamda ne kadar para akıtırsanız akıtın üniversite ruhu yaşayamaz. Düşünce dünyasında her zaman kapıların açık olmasına, temiz havaya ve oksijene ihtiyaç vardır. Gerçek üniversite ancak böyle bir dünyada varolabilir.

........................................."

              

Konuşmanın tamamı pdf

Konuşmanın videosu